Yapay zeka teknolojisinin gelecek hakkında birçok öngörüyü beraberinde getirdiğini biliyorsunuz. Kimileri yapay zekaların bizi güç gerektiren külfetli işlerden kurtaracaklarını söylüyor. Kimileriyse yapay zekaları geleceğimiz için bir tehdit olarak görüyor.
Ancak ben bu teknolojiden bahsetmeden önce başka bir konuya değinmek istiyorum; Bilgisayarlarımızın hücresi ve yapı taşı olan 0 ve 1’ler. Bizler bilgisayarlara yaptırmak istediğimiz işlemi bilgisayara öğrettiğimiz rakamların diliyle gerçekleştiriyoruz. Mesela siz bir arkadaşınıza “selam” yazdığınızda, bilgisayar bu işleminizi harf olarak değilde, her harfin karşılığına denk gelen 1 ve 0’lardan oluşan bir sayı bütünü olarak algılıyor ve yerine getiriyor. Sevgilinize ayrılık mesajı yazdığınızda program içinde neredeyse ışık hızında gelişen rakam dilinin alışverişini siz düşünün. Umarım böyle bir mesaj atmanız gerekmez.
Peki neden yapay zekadan önce bilgisayarların programlanma dilinden bahsettim; Onu birazdan açıklayacağım. Yapay zeka kavramı ilk kez 1955 yılında John McCarthy tarafından bilgisayar bilimine kazandırıldı. Baktığımızda yapay zeka kendinden önceki tüm teknolojilerden farklı olarak yaratıcı davranabiliyor ve insan davranışlarını taklit edebiliyor. Bir yapay zeka bilgi, nedenlendirme, sorun çözme, algılama, öğrenme, planlama gibi katmanlardan meydana geliyor.
Sanal asistanlardan, oyunlara, akıllı arabalardan, satın alma tahmincilerine, dolandırıcılığı önlemeden, güvenlik sistemlerine ve daha birçok alanda bu teknoloji yaşantımıza girdi bile. Ayrıca oldukça başarılılar. Google’ın AlphaGo’su, Avrupa Go şampiyonu Fan Hui’yi 5-0 gibi net bir skorla yenince herkes yapay zekanın ciddiye alınması gereken bir teknoloji olduğunun farkına vardı. Her ne kadar bu teknoloji 2012 yılına kadar geliştirilmesindeki uygulamalarda birçok başarısızlığa uğrasa da artık bilim adamlarının kazandığını söylemek mümkün. Peki bir kaybeden olacak mı merak ediyoruz doğrusu. Birçok bilim adamı ve araştırmacı bu teknolojinin peşini bırakıp standart düzenimize dönmemiz gerektiğini söylüyorlar. Aynı zamanda yapay zekanın insan ırkının son icadı olduğunu…
Yazının başında bahsettiğim programlama dilinin yapay zekayla ne ilgisi/farkı olduğuna gelecek olursak; bilgisayarlarımız yapay zekaya nazaran birer aptal makineler gibi duruyorlar. Sadece öğrettiklerimizi uygulama becerilerine sahipler. Ancak yapay zekayı bilgisayarlardan daha mükemmel kılan bir unsur var; Nöral Ağlar
Nöronlar insanın vücudundaki bilgi aktarımını eşsiz bir şekilde yerine getiren yapı taşlarıdır. Nöral ağlar ise insandaki sinir ağlarından feyz alınarak geliştirilmiş yapay sinir ağlarıdır. Yani bir yapay zeka size “Nerede yaşıyorsun?” diye sorduğunda sizin cevabınız “Bursa” ise; size vereceği cevap şu olacaktır: “Bursa’da şeftali var ve insanlar şeftali yemeyi çok seviyor.” Şaşırtıcı değil mi? Bundan önceki hiçbir teknolojide olmadığı gibi sistemindeki yapay sinir ağlarıyla yani nöral ağ sistemiyle yapıyor bunu. Saniyelik hatta saniselik reaksiyonlarla gerçekleştiriyor. Henüz tamamiyle tatmin edici seviyeye ulaşmasa da birgün tam donanımlı geliştirilebilirler. İnsanlarında öngörüsü bu noktadan itibaren oluşuyor. Birgün yapay zekalar filmlerde gördüğümüz gibi bize savaş açabilir, bizi ele geçirmek isteyebilirler. Dünyadaki hatta evrendeki en güçlü medeniyet kendileri olmasını isteyebilir. Çünkü onları 0 ve 1 rakam dilindeki gibi öğretileni uygulama becerisinden öteye taşımaya başladık. Onlara kendi kararlarını alabilme yetisini sunduk. Bizim icat ettiğimiz aygıt bizi mi ele geçirecek demeyin. Belki biz göremeyeceğiz ama bizden çok sonraki insan nesli yapay zeka teknolojisine yakından şahit olacak.
Bizlerse günümüzdeki gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Yapay zeka dost mu düşman mı? Henüz bunun net cevabını veremeyecek kadar bu teknolojinin başındayız…
Müzik Önerisi:
Emancipator – Safe in the Steep Cliffs
in Teknoloji
Yapay Zeka ve Nöral Ağlar
