in

KRALİÇE ZİLEY

Kutsanmış Antik Yunan kralları, büyük başkent Nusmas’da uzun süren tartışmalar neticesinde tanrıça Ziley hakkındaki kararlarını vermişlerdi. On binlerce insan tarafından çevirili devasa arenanın, orta yerinde, tahtadan parmaklıklarla örülmüş kafesin içinde hapsedilmiş olan tanrıça Ziley, ürkek ve korkulu bakışlarla olanlara anlam vermeye çalışıyordu. Elleriyle parmaklıkları sıkıca kavramıştı, uzun saçları yüzünün büyük bölümünü kapatmıştı, endişeliydi. 

Öfkeli kral kürsüden seslenmeye başladı; 

  • “Bugün burada toplanma nedenimiz, bu kadının işlediği suç nedeniyledir. Tanrıçalığından ziyade bir büyücü gibi hareket etmekte ve putlar yapmakta, kutsallarımıza başkaldırmaktadır. İnsanları yeniden meydana getiriyor, halkımıza kötü örnek oluyor. Nusmas kadınlarının aklını karıştırıyor, otoritemize zarar veriyor. Ve bu nedenle de cezalandırılmasına karar verilmiştir. Ey tanrıça Ziley, karar açıklanmadan önce son olarak söyleyeceklerin var mı? Bu heykel dediğin, bize göre put olan varlığı yapmaktaki amacın neydi?” 


Kraliçe Ziley, kendisinden emin bir ses tonuyla savunmasına başladı;

  • “Beni kendi basit ve kirli düşüncelerinizle yargılıyorsunuz. Yaptığım bir put değil, heykeldir ve beni anlatır, yaşatır.”


Kral araya girdi;

  • “Senin neyini anlatıyormuş?”


Tanrıça Ziley devam etti;

  • “Ben bir yüz yaptım, tüm yüzsüzlüklere inat. Onun içerisine gözler yaptım, görmemesi gereken ne kadar hüzün, acı ve keder var ise onlarla besledim onu, akan yaşlardan onun susuzluğunu giderdim, tanık olduğum haksızlıkları onunla bütünleştirdim ona aşıladım, unutulmasın diye onun göz bebeklerinde uyuttum. Uyanmasın diye yüzdeki öfkeye yenik düşürmeden kaşların eğilmesine imkan vermedim. Görmeye utandığım, bu hayata insana yakışmayan ne kadar keder varsa o gözlere doldurdum hepsini. Birikip taşan gözyaşı, dudaklara kadar aktıysa da engel olamadım. Gereksiz onca sözü, hakareti, insanların boşa sarf ettiği ön yargıları dudaklarda durdurdum, dudaktan ötesine giderse hüzündür de ondan. Hapsettim oraya. Susmayı bilmeyen, sadece konuşmaya programlı her şeyi orada kilitledim, ona yansıttım. Öpmekten, sevgi sözlerinden gayrısına hizmet etmesin diye dudakları ilmik ilmik yüreğe dokudum. İşittiği bunca yanlış söze, çığlığa çatlamasın diye iyiyi duyan, çirkin söze kapalı kulaklar yaptım o yüze. Duyduğum her ne ise beni yıkan, hepsini eledim ve en güzel Halleriyle oraya işledim. O sizin putunuz değil, o heykel benim acılarım, yaşadıklarım ve hayata olan pişmanlıklarım. Yıkıntı bir hüsran zemini gönlümden dışa vuran haykırışlardır. Siz cezanızı bana değil, hayata vermelisiniz!.” dedi.


Sinirli kral şaşırmıştı, belli ki böyle bir savunmayı hiç beklemiyordu. Kısa bir duraklamanın ardından sözlerine devam etti;

  • “Bu sözlerin kararımızı değiştirmeye yeterli değil, bunları yapmaya hakkın yok senin. Ceza olarak her iki elin senden alınacak ki bir daha bunları yapamayasın diye.”


Kraliçe Ziley gözyaşlarına hakim olamıyordu. Adeta yüzyılların birikimiyle ağlamaya başlamıştı. Arenada toplanmış olan bazı kadınlar da onunla ağlamaya başlamıştı. 

Öfkeli kral, görevlilere seslendi ve Kraliçe Ziley’in çığlıklarına aldırış etmeden acımasızca söyleneni yaptılar. 

Kraliçe Ziley, bir ay yatağından kalkamadı, sırt üstü uzandığı yerde sürekli ağlıyordu ve başını yana eğerek omuz kenarlarına gözyaşlarını siliyordu. Artık elleri yoktu. O narin bedeni haddinden fazla yorgun ve mutsuzdu. 

Aylar sonra biraz daha toparlanmıştı ve görevliyi ikna ederek, heykel yapabilmek için ondan malzemeler istedi. Dudakları ve omuzu ile bunu yapabileceğine inanıyordu. 

Bir müddet sonra üzerinde çalıştığı o heykeli bitirdi. Zorda olsa sadece dudakları ve dudaklarının yardımıyla tutabildiği kalem ile sonuca ulaşmıştı. 

Ziley, Kararı okuyan öfkeli krala haber gönderdi ve bu heykelde o kralın yüzünü yaptığını söyledi.

Bunu işiten kral, “Demekki Kraliçe Ziley hatasını anladı” diye söylenerek mutlulukla onun yanına gitti. Ancak odaya girer girmez çok öfkelendi. Sinirden yüzü pembe bir hal almıştı, gözlerinden ateş püskürüyordu adeta. 

  • “Bu da ne demek oluyor, beni böyle kötü şekilde nasıl yaparsın sen, hiç bana benzemiyor, insana bile benzemiyor bu.” diyerek Kraliçe Ziley’e doğru bağırıp çağırdı. 


Heykelin göz kısmında iki adet el figürü vardı, dudaklarında ise siyahlık. Kraliçe Ziley söze girdi;

  • “Sizsiniz bu. Gözleriniz benim zayıf, küçük ellerimden başka bir şey görmedi. Onlara kıydınız. Sözlerinizde hiçbir adalet yok, insanlık yok o yüzden siyahlar. Yüzünüzde kötülük var, üzmek, yok etmek var. O yüzden böyle, bu sizsiniz kendinizi tanıyın.”


Öfkeli kral, hışımla oradan ayrıldı ve derhal Kraliçe Ziley için idam kararı çıkarttı. Birkaç saat içerisinde de apar topar hayata geçirdi. Ellerinden sonra hayatını da almışlardı Kraliçe Ziley’in. 

Nusmas halkı başta kadınlar olmak üzere Kraliçe Ziley’e bu yapılanlara razı gelmemişti ancak çok geç kalmışlardı. İsyana dönüşen bu durum sonucunda Kraliçe Ziley, kısa sürede halkın gönlünde büyük yer edinmişti. İsmi diğer kıtalarda, uzak diyarlarda duyuldu ve halen Özgür heykeltıraş kadın olarak Kraliçe Ziley dillerden dillere anlatılmakta. 

Bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kirli Eller

Otuz Beş Yaş