“Konfor alanı” lafının en büyük sorunu, kulağa çok konforlu gelmesidir. Nitekim o rahatlığı biraz abarttığında, seni farklı kılan özelliklerini yitirirsin. Bu yüzden ben bu ifadeye, “konfor çukuru” diyorum. Çünkü çukur, olabildiğince hızlı bir şekilde çıkmak isteyeceğin bir yerdir.
Kartallar gibi göklerde süzülmek istiyorsan, çukurlar yaşanacak bir yer değildir.
Sürekli aynı yerde durup, aynı şeyleri tekrar tekrar yapmaya devam edersek bu hayatta kaçırdıklarımız bir o kadar artar ve değiştirmek bir o kadar zorlaşır. Bir kayanın üzerinden akan su gibi, kendin için ufak bir oyuk açmaya başlarsın. Yıllar geçtikçe o oyuk derin bir vadi halini alır ve akış yönünü değiştirmek de her geçen saniye daha zorlaşır.
Monotonluktan çıkmak gerçekten cesaret ister ama yeni bir şey denemeye karar verdiğinde ya da cesur ve hırslı bir şeye kalkıştığında ödüller de önüne serilir.
Kendini canlı hissedersin. Her yanını saran imkanların farkına varırsın. Çok daha fazlasını yapabileceğini kendine hatırlattığın için keşiflerin en güzelini yaşarsın.
İnsanlar yeni şeyler denediğinde gerilir. Ama deliliğin tanımı, farklı bir sonuç bekleyerek aynı şeyi tekrar tekrar yapmaktır.
İşin sırrı, sen “imkansız” olanın peşinden giderken o gergin hislerin seni durdurmasına izin vermemektir.
Biraz korkmak, şüpheyle yaklaşmak ve emin olmamak tamamen normaldir. Ben de sık sık aynı hisleri yaşıyorum.
Ama midendeki kelebekler her şeyi olduğu gibi bırakmanı söylemez, onlar dev bir maceranın başlayacağını gösteren işaretlerdir.
Bu yüzden ne zaman biraz fazla rahat hissedersen gözlerini kaldırıp etrafına bir bak ve çukurun daha da derinleşmeden tırmanmaya başla.
Muazzam yüksekliklere ulaşmak için her zaman sağlıklı bir miktarda korku ve endişeye yer vermelisin. Alış buna. Tüm şampiyonların kucakladığı his bu…